Sayfalar

27 Ağustos 2013 Salı

GENOM HARİTASI

Tıpta yeni bir devir başlıyor. Artık herkes kendi genom taramasını aşırı olmayan bir ücretle yaptırabilecek. Genom taraması ile ortaya çıkan DNA haritası bir kişinin gelecekteki sağlık sorunlarını hatta çocuklarının ve torunlarının ilerdeki sağlık durumlarını aydınlatıcı kalıtım bilgiler taşımakta.
İnsan genomunu belirlemek amacı taşıyan ilk proje, ortalama bir insanın genomunu belirlemek üzere 1990'da başlatılmıştı. Onlarca uzmanın görev aldığı proje 10 yıl süre almış ve 3 milyar dolara malolmuştu. Projenin 2000 yılında tamamlanması ABD başkanı Bill Clinton ve İngiltere başbakanı Tony Blair tarafından "tüm çağların en özel günü" olarak duyurulmuştu. 2001 yılında açıklanan ilk verilerin düzeltilmesi ve düzenlenmesi 2 yıl daha sürmüştü.
Bir genom taraması yapmak, yani DNA haritası çıkarmak, birkaç yıl öncesine kadar gene milyonlarla dolara malolan, ancak araştırma kurumlarında veya belli büyük üniversite hastanelerinde yapılabilen ve aylar süren bir süreçti. Yeni gelişmeler bu sürecin maliyetini 1000 dolara, süresini de saatler mertebesine indiriyor.
Peki DNA haritanızı bilmek size ne kazandıracak? DNA tüm biyolojik özelliklerin kodlanarak saklandığı bir molekül. Ona bir sır küpü de diyebilirsiniz. Boyunuz, göz renginiz, kan grubunuz, cildinizin kuru veya yağlı olması oradan belirlenmiş. Kalp, beyin, böbrek, karaciğer ve tüm organlarınızın ilerde nasıl bir sorun çıkarmaya yatkın olduklarını DNA'daki genler söylüyor. Hatta birçok bilimci, kişiliğiniz, huyunuz, suyunuz genlerle belirlenmiştir demekteler.
DNA'nızı bilmek, bir hastalık durumunda size özel tedavi uygulamayı mümkün kılmakta. Bazı hastaneler şimdiden kanser hastalarının tedavi yollarına belirlemeden önce hastanın genomuna bakmaya ve tedaviyi ona göre biçimlendirmeye başladılar. Yaşamı tehdit eden durumlarda bir genom taraması, doğru müdahale biçiminin belirlenmesinde yardımcı olabilir.
Bazı öngörülere göre gelecekte herkesin belki daha çocukken genom taraması yapılarak, ona sağlıklı bir yaşam için yaşam biçimi, diyet ve dikkat etmesi gereken hususlar söylenebilecek. Bir hastalığın taşıyıcısı olup olmadığı bildirilecek. İlerde hangi organında bir sağlık sorunu yaşayabileceği bilinecek. Hastalık durumlarında en uygun ilaçlar, minimum yan etkiler sağlanarak verilebilecek. Normal kontrollar (check-up) sırasında tekrar bir tarama yapılarak bir değişiklik olup olmadığı belirlenebilecek.
Çok düşük ücretlerle genom taramasını mümkün kılacak makineleri üretmek üzere olan birkaç firma var. Başta, Ion Torrent olmak üzere Illumina, Pacific Biosciences, Complete Genomics, ve Oxford Nanopore bir an önce piyasaya çıkmak için harıl harıl çalışmaktalar.
Genom taramasının ucuza ve kolay yapılabilmesi, antibiyotikler gibi veya MR tomografi vb görüntüleme cihazları gibi, tıpta yeni bir devrimi gösteriyor.


--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://masafak.tripod.com

YÜKSEK SESE BAĞLI ANİ İŞİTME KAYBI

Yüksek ses kulak zarında parçalanmaya sebep olabilir, ancak daha çok iç kulaktaki hassa hücrelerde ağır hasarlara neden olur. Daha nadiren iç kulak yapıları arasındaki çok ince zar şeklindeki bölmelerin veya orta kulak ile iç kulak arasındaki ikinci kulak zarının yırtılmaları da karşılaşılabilen durumlardır ve bu durumlarda işitme kaybıyla birlikte genellikle şiddetli baş dönmeleri de bulunur. Kulak zarının tamiri her şekilde mümkün olacaktır. Ancak iç kulak hasarlarının geri dönebilmesi pek çok şarta bağlı. Burada en önemli kriter nekadar hasar oluştuğu ve nekadar çabuk hekime başvurulduğu. Hafif hasarlarda ve 1-2 gün içinde başvurulduğunda uygun tedavilerle %100 olmasa da, büyük oranlarda işitmenin düzelmesi mümkün olabilmektedir. İkinci kulak zarının hasar görmesi durumunda tedaviye başlanma zamanı, neredeyse dakikaların son derece önemi vardır. İç kulak bölmelerini ayıran zarların hasar görmesi durumuda maalesef henüz bir tedavi yöntemi yoktur, küçük bir ihtimal kendi kendine onarım söz konusu olabilir.

--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://masafak.tripod.com

29 Mayıs 2013 Çarşamba

BAŞ DÖNMESİ

HASTALARIMLARINDAN BİRİNDEN GELEN YAKINMALAR VE KENDİSİNE SORDUĞUM SORULAR

Sn.Mustafa Şafak hocam,
 
Aylardır iyi bir kbb ararken(baş dönmesi şikayetim ile ilglili) sizin bu konu hakkında hazırladığınız bir tezinizi okudum ve sanırım benim şikayetime teşhis koyacak ve doğru tedavi yolunu bulacağınızı ümit ediyorum. 
Sevgili hocam,
bir yıldır hafif baş dönmesi(sallantı hissi daha çok)yaşamaktayım.yürüken yer kayıyor,başıma biri ağırlık koymuş gibi,itilme hissi ve içinde böle birşey  boşalıyomuş gibi bi durum yaşıyorum.sağ'a sol'ön'e ve arkaya şideetli dönemiyor ani hareklerde sersemleşme ve hafif kafamın döndüğünü hissediyorum.görüntü kayıyor gibi oluyor.ir çok kbb uzamnına gittim ama maalesef kötü ve vertigo dalında ihtisas'ı olmayan dr'lar yüzünden 1 yılım böyle geçti.kristal dendi,iç kulak dengesizliği dendi,hatta şu an menier olabilme ihtimaline karşın testle istedi bir prof.oysa okadar net anlatıyorum ki durumumu...ataklar geçirmiyorum,kusma,çınlama yok. okadar araştırdım ki ben bile biliyorum menier olmadığımı..bulamadıkları ve ihtisas alanlarını dışında olan bu vertigo için menier teşhisi çok kolay oluyor sanırım doktorlar için.sizin tez yazınızı okuyunca anladım ki bu konuda yardımcı olabilecek dr'lardan birisiniz.Sizin gibi bir çok dr var fakat hepsi yüzeysel bakıyor olaya..keristal yada menier onlar için ya da psikolojik..benim üzerinde durduğum(araştırmalarıma  ve beyin mr'da yazulan bulguya dayanarak) sizinde tezinizde belirttiğiniz ve yazılan dr makalelerinde,ineternal akustik kanal'daki bir sorun..(sanırım kulakla ilgili bir damar)geçen sene noroloji bu mr'a göre boyundan beyine giden damarda hafif büzülme olduğu,bunun organik ve çok sorun olmayacağı fakat takip gerektiren bir durum olduğunu düşünerek ilaçları verip başka bir tetkik istemedi(ilaçlar: rotastin bit,tebokan special ve notroopil notroopil çok kötü yaptı içmedim.).1 ay önce odyo testnde(kalorik)sol kulakta hafif dengesizlik çıktı.Ama menier teşhisi koyacaklar diye tıp'a gitmek istemiyorum.bazen konuşurken kafamda basınç oluyo hafif dönme gibi bir his.sıcak banyo ,bir süre düz uzanıp kalktığımda sersemleşme ve hafif dönme, yürürken yer kayıyor hissini çok yaşıyorum.dengem bozulmuyo ama tedirgin oluyorum ve itiliyor hissi bir andan yavaşlamamı sağlıyor.sağ'ace sol'a bakmak zor oluyor ve  yürüken öne bakarak yürüyemiyorum.Bilgisayar karşısında uzun süre kalamıyorum..vemp istendi yaptırmadım henüz. ve mr'da da sol tarafta görünüyor du bu sorun. mr sonucu şöyle hocam:
** sol tarafta internal akustik kanal içerisinde anterior inferio sereballer arterin LOOP şeklinde uzanımı izlenmektedir. bulgular vasküler LOOP açısından anlamlıdır.**
 
Benim geçmek bilmeyen bu sıkıntım bundan kaynaklı olabilir mi?tam tetkikli mr yapılmalımı? Antalya'da yaşıyorum ama size muayene'ye gelmeyi çok istiyorum
vereceğiniz cevap ve ilginizden dolayı şimdiden teşekkür ediyorum..
 
saygıyla..

Sayın ...,

Yoğun işlerimden dolayı geç cevap verebildim. Şikayetlerinizden anladığım bir dengesizlik haliniz var ve bu çevrenizin dönmesi şeklinden daha çok, yerin kayması vb dengesizlik hissi şeklinde. Bu yakınmanız da özellikle ani baş hareketleriyle tetikleniyor ve birkaç saniye içinde düzeliyor. Ek olarak işitme azlığınız, kulak dolgunluğunuz ve çınlama yakınmanız yok.

Şu soruların cevabını almam lazım:
1. Yatarken sizi rahatsız eden bir pozisyon var mı? Örneğin sağ tarafıma yatamam vb gibi.
2. Yatarken sağdan sola veya soldan sağa dönerken şikayetleriniz yine oluyor mu?
3. Yattığınız yerden hızla ayağa kalkarken göz kararması yada dengesizlik hissi gibi yakınmalar var mı?
4. Başınızı kaldırıp yukarı bakarken şikayetiniz var mı?
5. Elinizi boynunuzda sol tarafta şah damarının nabzını hissettiğiniz yere koyup, üzerine bastırıp, birkaç dakika basılı tutmakla şikayetiniz oluyor mu?
6. İlk şikayetinizin olduğu günü hatırlıyor musunuz? Yaklaşık ne kadar zaman önceydi? Günün hangi saatinde başlamıştı? Çok şiddetli bir tablo halinde başlamış mıydı? Şiddetli bir dengesizlik olarak başladıysa şiddetli hali yaklaşık ne kadar zaman (dakika? saat? gün?) sürmüştü? İlk başladığı günlerde yardımsız ayağa kalkıp yürüyebiliyor muydunuz? İlk başladığı dönemde bulantı-kusma olmuş muydu?
7. İlk şikayetlerinizin biraz normale dönmesi toplam kaç gün sürmüştü?
8. Hiç şikayetinizin olmadığı arkaya arkaya günler geçtiği oluyor mu? Örneğin hiç yakınmanız olmadan 10-15 gün gibi dönemler yaşadığınız oluyor mu?
9. Hiç tam kan sayımı, açlık kan şekeri, tiroid fonksiyon testleri (T3, T4, TSH) yaptırdınız mı? Tansiyonunuz kontrol edildi mi?
10. Gürültülü ortamlarda şikayetleriniz değişiyor mu? Örneğin ani patlama gibi yüksek sesler (kapı çarpması, havai fişek patlama sesi vb) ile şikayetleriniz oluyor mu?
11. Ikınma, hapşırma, öksürme vb gibi hareketlerle şikayetleriniz oluyor mu?
12. Kulağınıza top veya tokat çarpması, uçak yolculuğu, su altına dalma, doğum yapma gibi olaylar yaşadınız mı? Bunların şikayetiniz ile ilgisi var mı?
13. İşitme testi yaptırdıysanız (saf ses işitmesi ve konuşma odyometresi) sonucunu görmek isterim
14. ENG veya VENG veya BİTERMAL KALORİK TEST gibi testleriniz sonuçlarını görmek isterim.
15. VEMP yaptırırsanız sonucunu görmek isterim.

Şimdilik yapabileceğim bunlar. Geçmiş olsun, kolay gelsin.

Saygılarımla,
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://masafak.tripod.com
 

6 Mayıs 2013 Pazartesi

GELECEKTEKİ TEDAVİ TEKNOLOJİLERİ

http://www.youtube.com/embed/IfJemqkby_0?rel=0
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://masafak.tripod.com
 

22 Mart 2013 Cuma

ELEKTRONİK SİGARA

Elektronik sigara (e-sigara) kullanımı hakkında son günlerde TTD Tütün Kontrolü Çalışma Grubu’na çok fazla soru gelmesi üzerine ilgili çalışma grubu tarafından literatürde yakın zaman önce yayınlanan bir editöryal yazının içeriği özetlenmeye çalışılarak konuya hekim düzeyinde de dikkatin çekilmesi hedeflenmiştir.

Yazar makalesinde elektronik sigaranın (e-sigara) 2007 yılında ABD’de piyasaya ilk sunulmasını takiben kullanım sıklığında hızlı bir artış söz konusu olduğunu vurgulamaktadır.

Bilindiği üzere e-sigara, görünüşüyle sigarayı taklit eden, kullanıcının nikotin buharı (dumanı) inhale etmesini (=çekmesini) sağlayan bataryalı bir cihazdır. Özellikle gençlerin ilgisini çekecek şekilde, meyveli, tatlı, lkollü seçenekleri ile moda ile ilişkilendirilerek pazarlanmaktadır. Öte yandan alışveriş merkezlerinde ve nternette satışının yaygın olması, zamanının çoğunu bilgisayar başında ve alışveriş merkezlerinde geçiren gençlerin  -sigaraya kolay ulaşmasına neden olmaktadır. Ayrıca 2012 yılında Lorillard Tütün Şirketi, bir e-sigara arkasının satış haklarını alarak, ünlü kişilerin oynadığı reklamların televizyonda gösterilmesini sağlamıştır  ancak e-sigarayla ilgili güvenlik, etkinlik, halk sağlığı üzerine etkileri ile ilgili kısıtlı sayıda yayın olması ürün  hakkındaki endişeleri arttırmaktadır. E-sigara hakkında yapılan az sayıdaki araştırma verileri ürün  akkındaki farkındalığın yüksek olduğuna işaret etmektedir. Örneğin Pepper ve arkadaşları tarafından  yapılan  bir çalışmada, erkek adölesanlarda (genç erkeklerde) e-sigara deneme oranının düşük olmasına  rağmen, hakkındaki farkındalığın yüksek olduğu (%67), grubun %18’inin e-sigarayı denemeye yatkın olduğunu belirttiği ve halen sigara içenlerde ise deneyebileceğini söyleyenlerin sayısının %74’e yükseldiği  saptanmıştır.  Pearson ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada ise, gençlerin yetişkinlere göre e-sigara ile  ilgili farkındalığının daha yüksek olduğu  (%67-%40) tespit edilmiştir. 
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) e-sigarada, sigaraya spesifik katkı maddeleri ve kartuşunda dietilen glikole rastlandığını, nikotinsiz olduğunu belirten e-sigarada nikotin bulunması gibi etiket bilgileriyle uyuşmayan içerikleri bulunduğunu açıklamıştır.
Öte yandan e-sigara, ürünü kullanan kişide bağımlılığa yol açabilmekte ve farklı markalar arasında da belirgin fonksiyon farkları ihtiva etmektedir. Ayrıca kartuşlar nikotin sızıntısı yaparak cildin fazla nikotine maruz kalmasına ve hatta zehirlenmeye yol açabilir. E-sigara dumanını analiz eden bir çalışmada ise içeriğinde uçucu organik bileşenler ve ince partiküller bulunmuştur.
Her şeyden önemlisi e-sigaranın halk sağlığı üzerine etkileri ile ilgili pek çok cevaplanmamış soru bulunmaktadır. Ayrıca e-sigara ile beraberinde sigara kullanımı sıklıkla devam etmekte ve e-sigara kullananların vergiler ve dumansız hava sahası gibi etkili tütün kontrol yöntemlerini “atlatarak” sigarayı bırakmalarının gecikmesi söz konusu olabilmektedir.
E-sigara kullanıcılarıyla halen devam eden çalışmalarda, bu kişilerin, web sitelerinde sigaranın daha az toksik olduğu, sigara bırakma cihazı olarak kullanılabileceği ve pasif maruziyete sebebiyet vermeyeceği gibi iddialardan etkilendikleri gözlenmiştir. Diğer bir çalışmada ise e-sigara ve sigaranın ikili kullanımının en sık e-sigara kullanım türü olduğu gösterilmiştir. E-sigara ve sigaranın birlikte kullanımında, sigaranın kardiyovasküler hastalıklarda doz – cevap eğrisinin lineer olmayacak şekilde artması nedeniyle de bu konuda araştırmalar yapılması ihtiyacını ortaya koymaktadır.
İşte tam da bu nedenlerden dolayı milyonlarca genç için yeni bir bağımlılık kapısı olan e-sigaradan korunmak için neler yapılabilir? Bu noktada tütün endüstrisi ve tütün salgınından öğrenilen dersler önemsenmelidir. ABD’de bir temyiz mahkemesi, e-sigaraların, yasada tütün ürünleri başlığı altında yer alması yönünde karar çıkmıştır. Yine ABD’de bazı kentlerde satış kısıtlamaları ve dumansız hava sahası kanunlarına tabi olmaları yönünde kararlar uygulamaya konmuştur. Ancak hiç kuşkusuz gençlere satışının yasaklanması,  sağlığı desteklediği yönünde reklamların yasaklanması, ünlülerin ürün hakkında reklam ve destek vermelerinin engellenmesi ve aromalı/kokulu tiplerinin üretilmemesi gerekmektedir. Son olarak filmlerde sigara ve e-sigaranın kullanımının engellenmesi, tütün ve tütün endüstrisinin normalize edilmesinin önüne geçerek gençlerin sigara ve e-sigara kullanımının azalmasına katkı sağlayacaktır.

KAYNAK: Electronic cigarettes: A New Nicotine Gateway? Yayınlandığı Dergi ve Tarih: Journal of  adolescent Health 52(2013)135-136 Yazar  : Rachel A. Grana, Ph.D., M.P.H
Bilgi Notunu Hazırlayan: Türk Toraks Derneği Tütün Kontrolü Çalışma Grubu

Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://masafak.tripod.com
 

NAR KABUĞU

NAR KABUĞU HER DERDE DEVA

Narın kabuğunun, meme kanseri başta olmak üzere hemen hemen tüm kanser türlerini önleyici ve iyileştirici faydaları olduğu açıklandı...

Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Kimya Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Uslu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, narın insan sağlığına faydalarının saymakla bitmeyeceğini, bu nedenle de bol bol tüketilmesi gereken bir meyve olduğunu söyledi.

Tacıyla adeta meyvelerin kralı olan narın, her derde deva bir ilaç olduğunu ifade eden Uslu, ''Nar bağışıklık sistemini güçlendirerek, bizleri başta kanser olmak üzere pek çok hastalıktan da korumaktadır. İçerdiği flovanoidler, vitaminler, polifenoller, antosiyaninler, taninler vasıtasıyla kolesterol ve şekeri de dengeleyen özellikle hicaz narı, kalp ve damar sağlığımızı koruduğu gibi, kanser hücrelerinin de gelişmesini çok önemli oranda engellemektedir'' dedi.

Mucizevi bir şifa kaynağı olan narın kabuk, zar, çekirdek ve sudan oluştuğunu vurgulayan Uslu, şunları söyledi:

''Nar suyunun genel damar sağlığını, özellikle de kalbi koruduğu, damar tıkanıklıklarını geriletme ve tansiyon düşürücü etkileri herkes tarafından bilinmektedir. Halkımız narı, suyunu içerek tüketmektedir. Narın içindeki zarlar ile yendiğinde mide ülserini iyileştirdiği ise pek az kişi tarafından biliniyor. Yine son günlerde pek çok firmanın satışa sunduğu nar çekirdeği yağı, çok değerli punicic acid içermektedir. Nar çekirdeği yağı özellikle cildimizde kırışıklıkları ve yaşlanmayı gidermekte, saçlarımızda canlılık ve saç çıkarıcı etkileri nedeniyle ilaç endüstrisi tarafından önemli miktarda kullanılmaktadır.''
NAR KABUĞU, SUYUNDAN DAHA FAZLA DEĞERLİ

Nar kabuğunun ise Türk halkı tarafından hiç kullanılmadan çöpe atıldığına dikkati çeken Uslu, şöyle devam etti:

''Halbuki Çin'deki Instutute of hygiene and Environmental Medicine (Hijyen Enstitüsü ve Çevresel Tıp Bilimi) kuruluşunun yaptığı son araştırmalara göre, nar kabuğu, suyuna göre daha fazla oranda değerli bileşikler içermektedir. Yani nar suyu bir ilaç gibi sağlığımız için faydalıdır, ancak kabuğu suyundan daha fazla değerlidir. Nar kabuğu içinde bulunan ellagik asit, başta meme kanseri olmak üzere hemen hemen tüm kanser türlerini hem önleyici hem de iyileştirici faydalar sağlamaktadır. Nar kabuğundaki flavanoitler, fenolik bileşikler ve antioksantlar suyundan çok daha fazla miktardadır.''

Prof. Dr. Uslu, araştırmaların, nar kabuğunun kötü huylu kolesterolü azalttığı, beta hücrelerini artırarak diyabetli hastalara, kalp ve damar hastalarına suyuna göre çok daha önemli faydalar sağladığını gösterdiğini anlatarak, şunları kaydetti:

''Nar kabuğunda bulunan ellagik asit antioksidan, anti-mutajen ve anti-kanser özelliklere sahiptir. Çalışmalar meme, yemek borusu, cilt, bağırsak, prostat ve pankreas kanserlerinde anti-kanser özelliğini göstermiştir. Ellagik asit P53 geninin kanser hücrelerince yok edilmesini engellemektedir. Ellagik asit kansere neden olan moleküllere bağlanarak onları çok önemli bir oranda etkisizleştirmektedir. Bu yüzden özellikle kanserli hastaların kullanımı amacıyla ellagik asitli içecekler başta İsrail olmak üzere pek çok ülkede eczahanelerde satılmaktadır. Nar kabuğu narın en değerli yeri iken ülkemizde meyve suyu fabrikaları bu değerli maddeyi üstüne bir de para vererek çöpe atmaktadır.

Yine kanserli hastaları tedavi etmek için nar kabuğundan hazırlanmış ellegik asitli kapsüller 50 gramı 50 dolardan eczanelerde satılmaktadır. Bir firma yüzde 95 saflıktaki nar kabuğundan ürettiği ellagik acitin 1 gramını 83 avrodan satmaktadır. Görüldüğü üzere nar kabuğu nar suyundan çok çok daha fazla değerlidir.

Kanserli hastaların ilk başta vücutlarının pH'sını 7.4'ün üzerine çıkarmaları gerekmektedir. Bunun için gerekli çabayı göstermeleri gerekmektedir. O halde hem kansere yakalanmamak için hem de kansere çözüm amacıyla artık hiçbir işe yaramayan siyah çay, asitli içecekler yerine yeşil çay, ada çayı, zeytin yaprağı çayı gibi bitki çayları ve özellikle de nar kabuğu çayını tüketelim.''
SIKILAN NARIN KABUKLARI ASLA ATILMAMALI

Ellagik asit sayesinde nar kabuğunun, kanser hastalığına karşı çok önemli koruyucu, hatta kanseri tedavi edici özellikleri olduğu vurgulayan Uslu, ''Bununla ilgili literatürde çok fazla makale yayınlanmıştır. Tüm bu etkileri nedeniyle özellikle meyve suyu fabrikalarından atılan tüm nar kabuklarının kurutularak özellikle büyükbaş hayvanların gıdalarına karıştırılması durumunda bu hayvanların da daha az hastalığa yakalanması ve sağlıklı olmaları sağlanacaktır. Böylece büyükbaş hayvanlara gereksiz yere antibiyotikler verilmeyeceğinden, bu hayvanların sütünü ve etini kullanan bizlerin de bu antibiyotiklerden etkilenmemizin önüne geçilmiş olacaktır'' dedi.

Prof. Dr. Uslu, evde sıkılan narın kabuklarının asla atılmaması gerektiğini de belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Gölgede veya 40-50 dereceyi geçmeyecek ortamlarda kurutarak, ufaladığımız nar kabuklarını serin bir yerde saklayalım. Daha sonra 100 gram kaynamış suya, 2 gram nar kabuğu atarak, yaklaşık 10 dakika kaynatıp suyunu hemen her gün çay olarak tüketelim. Böylece başta kanser, kalp ve şeker hastalıkları olmak üzere pek çok hastalıktan kendimizi korumuş olacağız. Hatta çay içmekten üşenirsek, kurutulmuş ve parçalanmış nar kabuklarını, kahve çekme makinelerinde toz haline getirip, bir çay ya da kahve kaşığı tozu salata, peynir gibi gıdalarla direk olarak ta tüketebiliriz. Özellikle şeker hastaları beta hücrelerini artıracak bu tozu tüketmeye özel çaba göstermelidir. Genelde tüm meyvelerde olduğu gibi narın da en değerli yeri kabuğudur. Bir ilaç gibi içtiğimiz nar suyundan arta kalan kabukları da asla atmayalım ve başta kanser, şeker ve kalp olmak üzere hemen hemen tüm hastalıklardan korunalım.''



Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://masafak.tripod.com

TEK BİR KAN TESTİYLE 8 AYRI KANSER İÇİN TANI KONULABİLECEK

Kanser tanısı genelde zahmetli ve pek çok testin yapılmasına dayanan zahmetli bir süreçtir. Şimdi "CancerSEEK" ismiyle anılan tek ...