Sayfalar

9 Ekim 2014 Perşembe

GRİP VE GRİP AŞILARI

Gripal enfeksiyonlar influenza virüsü tarafından oluşturulan ve hemen tüm sistemlerin etkilendiği inflamatuar sistemik bir enfeksiyondur. Gripal enfeksiyonlar oldukça ağır seyrederler ancak sağlıklı erişkin insanlardaki savunma sisteminin gücüyle önemli bir hasar oluşturmadan kontrol edilebilirler. Ancak bağışıklık sisteminin zayıf olduğu çok yaşlı insanlar, yenidoğan çağındaki bebekler, organ nakli yapılan veya kanser tedavisi alan hastalar ve bazı kronik hastalıklar ile AIDS gibi immünolojik sistemi baskılayan özel durumlarda girip enfeksiyonlar çok ağır seyredebilir ve ölümle dahi sonuçlanabilir.

Pek çok viral enfeksiyon ile bir kez enfeksiyon geçirmekle ömür boyu bağışıklık kazanabileceğimiz çok özel bir bağışıklık sistemine sahibiz. Ancak Influenza virüsü geçirdiği mutasyonlarla çok sık şekilde yüzeyel antijenlerini değiştirebilir ve her bir değişiklik bağışıklık sistemini atlatabildiği sürece yeni enfeksiyonlara neden olur. Bu mutasyon küçük bir değişiklik ise bölgesel olarak daha küçük gruplarda etkili olurken, çok önemli değişiklik yapan mutasyonlarla dünya çapında salgınlara neden olabilmektedir.

Influenza virüsü, hasta bir insanın hapşuruklarla çevreye yaydığı virüslerle kolayca damlacık enfeksiyonu şeklinde hava yoluyla veya enfekte bölgelerle temas eden el gibi organlarımız aracılığı ile üst solunum yollarından kolayca bulaşıp enfeksiyon oluşturabilir. Virüsler havada 8 saate kadar asılı kalabilmektedir. Bu nedenle ortamların havalandırılması ve el yıkama alışkanlığı enfeksiyonun önlenebilmesi, salgınların kontrolü için çok önemlidir.

Influenza virüsündeki yeni mutasyonların ilk görüldüğü bölgelerden elde edilen örneklere göre yüzey antijenlerine karşı geliştirilen aşılarla muhtemel grip enfeksiyonlarına karşı korunmak mümkün olabilmektedir. İlgili aşıyı yaptıran kişinin bağışıklık sisteminde bu değişik mutasyona özel antikor geliştirmesi beklenir. Açıktır ki aşısı hazırlanmış bir Influenza virüsü ile karşılaştığımızda ve aşıyı yaptıran kişide yeterli antikor oluşturulmuş ise, pratik olarak gripal enfeksiyon gelişmesi beklenmez.  Ancak bu denklemde iki kritik soru vardır. Birincisi, karşılaştığımız Influenza virüsü aşısını yatırdığımız yeni gelişen mutasyon mu, yoksa daha başka bir mutasyon mudur? İkincisi, bağışıklık sistemimiz yaptırdığımız grip aşısına özel yeterli oranda antikor geliştirebildi mi?

Gripal enfeksiyonun sağlıklı kişilerde önemli bir hasar oluşturmadan atlatılabildiğini belirtmiştik. Asıl amacımız özellikle risk grubundaki insanların gripal enfeksiyonlara yakalanmasını önlemek olmalıdır. Bu durumda ilk bakışta hemen şu sonuç ortaya çıkıyor: “O halde risk grubundaki insanları aşılayalım.” Ama şu noktayı sakın kaçırmayalım. Risk grubundaki insanların bağışıklık sistemleri zaten zayıf olduğuna göre, bu gruptaki insanlar aşılama sonrası nasıl yeterli oranda antikor geliştirebilecekler? Öte yandan gripal enfeksiyonlar salgınlar şeklinde yayıldığı için, toplumda ne kadar çok grip hastası olursa, o kadar daha çok yeni hasta ortaya çıkacak demektir. Bu durumda sadece risk grubundaki kişileri değil, hatta özellikle sağlıklı kişileri aşılamalıyız ki, toplumdaki muhtemel grip enfeksiyonuna yakalanacak kişilerin sayısını mümkün olduğunca azaltabilelim. Hatta ancak bu şekilde toplumun risk grubunu oluşturan bireylerini gripal enfeksiyonlardan güvenle koruyabiliriz.

Virüs aşılarının sadece Influenza virüslerinin yüzeyel antijenlere karşı hazırlanması yeterli değildir. Influenza virüsünün yüzeyel antijenleri mutasyonlar ile sık değiştiğine göre, günümüzdeki grip aşıları hiç sonu gelmeyecek bir sanayi ve ekonomi haline gelmiştir. Asıl önemli olan virüsün kor antijenine karşı aşı geliştirilebilmesidir. Bu daha yüksek maliyetli ARGE çalışmalarını gerektirir ancak çok daha kalıcı bir çözüm olacaktır.


--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://mustafaasimsafak.blogspot.com


ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otorhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal

GSM: TRNC +90 542 877 55 66
          TR     +90 532 361 18 90


9 Eylül 2014 Salı

SİGARAYI BIRAKINCA NELER OLUYOR?

Hekimler ve sağlık çalışanları sigara içmeyi bırakmak isteyen başvuranlara yönelik olarak çok çeşitli hizmetler sunmaktadırlar. 

Bu hizmetler kapsamında, başvuranların ikna edilebilmesi, sigara içenlerin bırakmaları halinde sağlıklarıyla ilgili ne tür kazanımlarının olacağının paylaşılması önemli bir hekim sorumluluğudur.

Sigarayı bırakan bir bireye kendi bedeniyle ilgili olarak hızla ve kısaca hatırlatılması gereken başlıca bilgiler aşağıda yer almaktadır:

 20 dakika                   Kan basıncı ve kalp hızı düşer.

 12 saatte                    Kandaki karbon monoksid seviyesi normale iner.

 3 ayda                         Dolaşım ve solunum işlevleri iyileşmeye başlar.

 9 ayda                         Öksürük azalır, daha rahat nefes alınır.

 1 yılda                         Kalp hastalığına yakalanma riski yarı yarıya azalır.

 5 yılda                         Ağız, gırtlak, yemek borusu, idrar kesesi kanserlerine yakalanma riski yarı yarıya azalır. Rahim ağzı kanseri ve inme riski ise 5 yılın sonunda normale döner.

10 yılda                        Akciğer kanserinden ölme riski yarı yarıya azalır. Nefes borusu ve pankreas kanseri riski de azalır.

15 yılda                        Kalp hastalığına yakalanma riski sigara içmeyen birisi ile eşitlenir.

Listede yer alan bilgilerin çoğaltılması olasıdır. Bu konuda hekimler ve bırakma alanında çalışan eğitimli sağlık çalışanları birikimleri, deneyimleri sayesinde her başvurana özel/özgü çabayı göstermelidirler. Hekimler arasında YANLIŞ olan bir algı; sigara içimi ile mücadelenin belli uzmanlık alanlarıyla sınırlı olmasıdır. Oysa, sigara içimi/tütün kullanımı ile mücadele HER HEKİMİN ve SAĞLIK ÇALIŞANININ ÖNCELİKLİ SORUMLULUKLARI arasındadır. Başvuran kişi bir hekim tarafından görüldüğünde ve yoğun/uygun bir danışmanlık aldığında danışmanlık almayan bir sigara içicisine göre sigarayı bırakma olasılığı %84 artmaktadır.

TÜTÜN KONTROLÜ ÇALIŞMA GRUBU

Kaynaklar

1.Fact sheet about health benefits of smoking cessationhttp://www.who.int/tobacco/quitting/benefits/en/

2.http://betobaccofree.hhs.gov/gallery/quit-infographic-text.html

3.http://apps.who.int/iris/bitstream/10665/112833/1/9789241506939_eng.pdf

4.http://www.who.int/tobacco/quitting/summary_data/en/



--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://mustafaasimsafak.blogspot.com


ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otorhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal

GSM: TRNC +90 542 877 55 66
          TR     +90 532 361 18 90


25 Ağustos 2014 Pazartesi

HORLAMA

Üst solunum yolu pasajını etkileyen çeşitli yapısal ve fonksiyonel bozukluklar nedeniyle, uyku sırasında solunumun gürültülü olmasına HORLAMA denir. İlk bakışta horlama oluşturduğu gürültü açısından hastanın kendisinden çok çevresini rahatsız ediyor diye düşünülebilir. Horlama solunum fonksiyonunun normal fizyolojiye uygun olmadığının kanıtıdır ve her türlü kişinin kendisi için de zararlıdır. Özellikle ve sıklıkla horlama ile birlikte görülebilen UYKU APNESİ (uykuda bir süre için solunumun durması) hali horlama yakınmasını bir anda son derece önemli hale getirmektedir. Horlama en azından sebeplerinin araştırılması gereken hem sosyal, hem fizyolojik bir hastalıktır ve tedavi edilmesi gerekir.


 Resim 1: Solunum yolları


Üst solunum yolları burun ile başlar, burnun gerisinde geniz ile devam eder, sonrasında yutak bölgesi ve nihayetinde gırtlak bölgesiyle son bulur. Üst solunum yolu boyunca burun kanatları,  burun kemik ve kıkırdakları, burun etleri, geniz eti veya genizdeki diğer kitleler, sert ve yumuşak damak, küçük dil, bademcikler, dil kökü gibi yapıların her birinin tek başına ayrı ayrı veya kombine patolojileri nedeniyle horlama ve tıkayıcı uyku apnesi nedeni olabilmektedir. Santral sinir sistemine ait veya göğüs hastalıklarına ait hastalıklar nedeniyle olan uyku apnelerini bir tarafa bırakacak olursak, OBSTRUKTİF (tıkayıcı) nedenli uyku apnelerinin en önemli adresi Kulak Burun Boğaz klinikleridir.


 Resim 2: Soldaki resimde normalde açık olan burun ve ağız hava yolları. Sağdaki resimde damak ve küçük dil büyümesi nedeniyle burun yolunun tıkanması


Horlama yakınması ile başvuran hastaların yakınmalarına eşlik eden özel durumları ve tıbbi özgeçmişleriyle ilgili etraflıca bir anamnez alınımından sonra tam bir Kulak Burun Boğaz incelemesi yapılmalıdır. Hastaların ağız boşluğu, dil büyüklükleri, dil hareketleri, damak yapısı, yumuşak damak konumları, boyutları ve fonksiyonları, küçük dil boyutları, bademciklerin yerleşim ve boyutları dikkatlice incelenmelidir. Buruna ait kıkırdak ve kemik yapılar, burun etlerinin durumu ve geniz bölgesi ENDOSKOPİK (vucut iç bölgelerini inceyen kamera sistemleri) muayene teknikleriyle incelenmeledir. Burun yolu yaklaşımıyla FLEXIBLE (eğilip bükülebilen) endoskoplar kullanılarak yutak bölgesi yapıları, yumuşak damak hareketleri gırtlak yapı ve fonksiyonları incelenmelidir. Bu bölgelere ait her türlü üst solunum yoluna ati fiziksel yada dinamik fonksiyonel gözlenmelidir.

OBSTRUKTİF UYKU APNESİ

Apnenin nedeni olarak sıklıkla tıkanıklık oluşturan patolojiler karşımıza çıkabilmektedir. Üst solunum yolu boyunca her türlü tıkanıklık etkeni obstruktif uyku apnesinin nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.

Obstruksiyon nedeni olarak en sık burun geniz hastalıkları görümektedir. Çocukluk çağında geniz eti büyümeleri karşılaşılan en sık nedendir. Geniz eti büyümesi başlı başına ele alınması gereken önemli bir hastalık grubudur. Geniz eti büyüklüğünün pek çok zararlı  etkisi olabilir, bunlardan yalnızca biri tıkayıcı uyku apnesi oluşturmasıdır. Bu gibi durumlarda apnenin ciddiyet derecesine göre geniz etine yönelik gerek ilaç tedavileri, gerek cerrahi tedavi seçenekleri vardır.


Resim 3: Soldaki resimde solunum yolu açık iken, sağdaki resimde geniz eti büyümesi nedeniyle solunum yolu obstruksiyonu oluşmuş. Ağızdan nefes almak zorunda kalmayla bademcik boyutlarında büyüme meydana gelmektedir.


Erişkinlerdeki en sık üst solunum yolu obstruksiyonu nedeni burun kökenlidir. Burun kıkırdak ve kemiklerindeki eğrilikler, burun etlerindeki büyümeler, burun pasajında polip gelişimleri sıklıkla karşılaşılan burun tıkanıklığı etkenleridir. Hasta burun tıkanıklığı durumunda nefesini ağız yoluyla almaya başlayacaktır. Ağızdan alınan hava nedeniyle solunum fizyolojisi bozulacak, ağız yapıları solunum havasından olumsuz etkilenecektir. Sonuçta sık bademcik ve farinks iltihapları gelişebilecek, bademcik boyutları büyük kallacaktır. Hatta ağız yoluyla yapılan solunum nedeniyle yumuşak damak ve küçük dil gibi ağız içi yapıları titreşimler gösterecek ve horlama oluşacaktır. Bu durum sadece horlamaya neden olmayacak, aynı zamanda sürekli titreşen yumuşak damak kasları yıllar içinde yapısal değişiklik gösterecek, sarkacak, genişleyecek ve kas tonusları gevşeyecektir.


Description: http://www.hospitaliumgroup.com/images/sayfalar/horlama3.jpgResim ?: Ağız boşluğu yapıları


Vucudumuzdaki çizgili iskelet kaslarının istirahat halindeki minimal kasılmış haline kas tonusu denilir. Uyku sırasında iskelet kaslarımız belli bir dereceye kadar gevşeme göstererek kas tonusu derecesinde kasılma oluştururlar. Dilimiz de bir tür çizgili iskelet kasıdır ve uyku halinde kas tonusunun gücüyle ağız boşluğunun ön bölgesinde dişlere yakın bir bölgede tutulur. Özellikle sırt üstü yatıldığında kas tonusunun dili önde tutacak derecelerde olması kritik önem taşır. Alkol veya benzeri kas gevşetici ajanların kullanılması halinde kas tonusu daha gevşek olacağı için, uyku sırasında dil geriye düşerek yutak bölgesinde hava yolunun önünde bir engel oluşturacaktır. Diğer yönden kas tonusunu etkileyen bir durum söz konusu olmasa dahi, kilo alma veya bazı özel metabolik hastalıklar nedeniyle dilin kütlesel olarak ağırlığının artması durumunda da, sırt üstü yatılması halinde dilin arkaya düşmesi söz konusu olacaktır. Dil kütlesini artıran durumların çoğunda yumuşak damak ve küçük dil boyutlarında da artma olmaktadır. Ağız boşluğu içinde büyümüş dil, gevşemiş sarkmış yumuşak damak, kalınlaşmış ve uzamış küçük dil gibi yapılar toplam kitleyi artıracak ve artık yatış pozisyonundan bağımsız olarak yutuk bölgesinde tıkayıcı etki oluşturacaklardır. Bu tip hastalarda horlama ve apne yakınmaları birikte görülecektir.


Description: http://www.horlamaveuykuapnesi.com/wp-content/uploads/2010/12/uyku-apnesi-660x330.jpgResim ?: Solunum yolunu tıkayan arkaya düşmüş dil kökü.


Apne süresinin özellikle 10 saniyenin üzerinde olması halinde kan oksjjen doygunluğu oranları önemli oranda düşme gösterecetir. özellikle beyin, beyincik, beyin sapı gibi santral sinir sitemi yapılarına oksjen doygunluk oranı azalmış kanın yeterli derecede ulaştırılabilmesi için kalp normalden daha çok çalışmak zorunda kalacaktır. Yıllar içinde artmış kalp yükü ve artmış nabız sayısı, kalp ritim bozuklluklarına sebep olacaktır. Bu olaylar böyle devam ettiği sürece zamanla yüksek tansiyon ve kalp yetmezliği gibi önemli kronik dolaşım bozuklukları gelişecektir. Her apne nöbeti kritik seviyeye ulaşan kan karbondioksit oranları nedeniyle, hastayı uyandıracak kadar derin bir soluk alma hareketiyle sonlanacak ve hastalar bir türlü derin uyku dönemlerine geçemeyecektir. Bir yandan uykunun bu kadar yüzeyel kalması, bir yandan kandaki oksijen doygunluk oranlarının düşük seyretmesi, kişillerin uyku verimini bozarken, kronik yorgunluğa neden olacaktır.


Uyku apnesi hastalığı bulunan kişilerin ortak özellikleri sabah başağrısıyla ve yorgun uyanmaları, gün boyunca yorgun olmaları, her fırsatta uykuya dalmaları, gerek fiziksel gerek zihinsel aktivitelerinin kısıtlı olması, konsantrasyon güçlüğü çekmeleri, otomobil kullanırken veya televizyon izlerken uyuklamaları, hatta ileri boyutlarda karşısıdaki biriyle konuşma sırasıda dahi uyuklamaları olarak sayılabilir. Bu tür hastaların araç kullanmak gibi dikkat gerektiren tehlikeli işlerden uzak durmaları son derece önemlidir.

TANI

Hastaların yakınmaları ve ayrıntıları geniş bir anamnezle tespit edilmelidir. Tam Kulak Burun Boğaz muayneleri yapılmalıdır. Göğüs hastalıkları, Nöroloji, Ağız ve Diş Sağlığı konsultasyonları istenmeli, ve  luzumu halinde diğer bilim dallarıyla konsultasyonlar yapılmalıdır. Tüm sistemlerini inceleyen laboratuvar testleri kontrol edilmelidir. Radyolojik olarak gerekli incelemeleri yapılmalıdır. Uyku laboratuvarında POLİSOMNOGRAFİ (uyku sırasında vucuttaki sistemlerin bir gece boyunca kayıt altına alınması) testleri yapılmalıdır.


Resim ?: Uyku laboratuvarında uyku sırasında polisomnografi ölçümü.


TEDAVİ

Horlama ve uyku apnesiyle mücadele edebilmek için hastaların günlük yaşam koşullarının ele alınması gerekir. Bu hastaların çoğu aşırı kilolu ve spor yapmayan kişilerdir. Hastaların diyetleri ve günlük aktiviteleri düzenlenmeli, vucut kitle indekslerine göre mümkün olduğunca ideal kilolarına ulaşmaları sağlanmalıdır. Aşırı alkol ve sedasyon verici ilaçların alınımından kaçınılmalıdır. En basitinden sırt üstü yatmalarını engellemek için, gece giysilerinin arka sırt bölgesine yapılacak bir cep içine bir tenis topu yerleştirilebilir. Bu teknik uyku sırasında hastaların sırt üstü yatmasını engelleyip, yan yatmaya yönlendirecektir.


Hastalar multidisipliner olarak ortak değerlendirilmeli, tedavi planları ortak kararlarla oluşturulmalıdır. Hastaların eşlik eden diğer patolojileri saptanmalı ve bunlar da ayrıca kontrol altına alınmalıdır.


Tıkaycı nedenlerin saptanması halinde bunlara yönelik spesifik ilaç tedavileri ve luzumu halinde cerrahi tedaviler mutlaka yapılmalıdır.


Description: https://encrypted-tbn2.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcTAGosDacI6sj9WuPnDbwwgdz7nZ5wxW2xg_gi1WEo0To5CPnUZ Resim ?: Geniş ve sarkmış yumuşak damak patolojilerinde radyofrekans cihazı ile cerrahi tedavi.


Description: http://erkankaratas.com.tr/sekil2.jpgResim ?: Pillar implant tekniğiyle yumuşak damak cerrahisi


Gerekli görülen durumlarda uyku sırasında solunuma yardımcı cihazların kullanılmasına başvurulabilinir.


Description: http://www.estekbb.com/ckfinder/userfiles/images/uyku-apnesi.jpg Resim ?: Uykuda solunuma yardımcı cihaz kullanımı


UNUTULMAMALI

  • Horlama ve uyku apnesi hastalıkları sıklıkla birlikte görülür.
  • Uyku sırasında yüksek sesli horlamalar, saniyelerce nefes almada durma, apne nöbetinin arkasından derin bir soluk almayla uyanmalar olabilir.
  • Sabahları yorgun uyanma ve gün boyu yorgunluk, uykulu hal, dikkat dağınıklığı ve konsantrasyon güçlüğü hastalığın tipik yakınmalarıdır.
  • Fiziksel, zihinsel ve cinsel fonksiyonlarda önemli sorunlar yaşanır.
  • Hastalar multidisipliner olarak incelenmelidir.
  • Tedavi şemaları hastaya sunulmalı, tedavi protokolüne hasta ile birlikte karar verilmelidir.


--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://mustafaasimsafak.blogspot.com


16 Haziran 2014 Pazartesi

BİYONİK KULAK (KOHLEAR İMPLANT) UYGULAMASI

NASIL İŞİTİYORUZ?
Yakın Doğu Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Müdürlüğü'ne açıklamalarda bulunan YDÜ Hastanesi KBB Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Mustafa Asım Şafak, Kulağımız ses enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren bir çevirici (convertör) motor olarak çalışır.
Sesin iletilebilmesi için hava, sıvı yada katı özellikte bir ortama ihtiyacı vardır. Ses enerjisi havada titreşimler halinde yayılırken Kulak Kepçesi (Aurikula) ve Dış Kulak Yolu (DKY) ses dalgalarını toplayarak Kulak Zarına (KZ) iletir. KZ'ye ulaşan ses zarda bir titreşim dalgası oluşturur ve zara bağlı olan Çekiç kemiği aracılığıyla katı ortama iletilmiş olur. Ses enerjisi kulak kemikçikleri olan Çekiç, Örs ve Özengi boyunca yayılarak İç Kulağa ulaşır. İç kulağa ulaşan ses enerjisi iç kulak sıvılarında titreşim meydana getirir. İç kulak sıvıları ile yakın ilişki halinde olan Salyangozdaki (Kohlea) saçlı hücrelerin Silyaları (kamçıları) bu titreşim ile uyarıldığında ses enerjisi artık elektrik enerjisine dönüştürülür ve bu sinyaller İşitme Siniri (Odyo-Vestibüler Sinir) tarafından Merkezi Sinir Sistemine ulaşmış olur. İşitme hissi beyin kabuğu (korteks) tarafından algılanan subjektif (kişiseel) bir duyumdur dedi.

İŞİTME KAYBI NASIL OLUŞUYOR?
İşitme mekanizmasının her hangi bir yerindeki bozukluk işitme duyumuzda değişik derecelerde etkilenmelere neden olur. Bu hastalıkların çoğu DKY, KZ, Kemikçik Zincir ve Orta Kulak problemleridir ki ilaçlarla veya ameliyatlarla tedavileri mümkündür. Ancak eğer iç kulaktaki Saçlı Hücre fonksiyonları bozulmuşsa veya İşitme Sinirinde önemli hasarlar varsa oldukça ciddi işitme problemleri oluşturduğunu belirtti.

KOHLEAR İMPLANT NEDİR?
İç kulak saçlı hücrelerinde ileri yada çok ileri derecede bozulmalar varsa veya doğuştan iç kulak saçlı hücreleri etkilenmiş ve hiç işitme duyusu yoksa Kohlear İmplant teknolojisi devreye girmektedir diyen Prof.Dr. Şafak,bu cihazlar ile işitmek için artık Aurikula, DKY, Kulak Zarı ve Kemikçiklere ihtiyacımız yoktur. Odyo-Vestibüler sinir sağam ise, direkt Kohlea içine yerleştirilen elektrodlar yardımıyla, ses enerjisi kodlanmış elektriksel uyarımlara dönüştürülüp, sinir uyarılmış olur. Böylece Odyo-Vestibüler sinir ile kodlanmış bu yeni uyarı bilgisi merkezi sinir sistemine ulaşır ve işitme merkezleri tarafından subjektif işitme duyusu yeniden oluşturulduğunu vurguladı.
KBB Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Mustafa Asım Şafak son olarak cihaz hakkında şunları söyledi; Cihazın başlıca iki bölümü vardır. Bunlardan iç bölüm ameliyatla yerleştirilir. İç bölümün elektrodları kohlea içine yerleştirilirken, işlemcisi kafatası kemiğine açılan bir yuvaya sabitlenerek başımızdaki saçlı derinin altında kalır. Cihazın dış bölümü görünüm bakımından bir işitme cihazına benzer. Aynen işitme cihazı gibi kulak arkasına takılabilir, kullanılmadığı zamanlar kapatılıp çıkarılabilir.



YAKIN DOĞU HASTANESİNDE İLK KOHLEAR İMPLANT HASTASI
Romatoid artrit tedavisi alırken kinin kullanılması sonucu toksik nedenlere bağlı ileri derecede sensöryal işitme kaybı gelişen 75 yaşındaki bayan hastamız, son birkaç yıldır kullanmakta olduğu işitme cihazlarından hiç fayda görmez olmuştu. Kendisine başarıyla Kohlear İmplant uygulaması yapılmış ve ikinci gün şifa ile taburcu edilmiştir. Hastamızın yapılan son kontrollerinde ameliyat sonrası takibi gayet normal devam etmektedir. Cihazın dış parçası ilk olarak ameliyatın 30.gününde takılarak çalıştırılacaktır.
--

Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 


6 Şubat 2014 Perşembe

BURNUNUZUN YARISIYLA YETİNMEYİN

ÖZET

Burun solunum sistemimizin ilk organıdır. Sahip olduğu çok özel yapısı nedeniyle solunum sistemine yönlendirilecek havanın işlenmesinde önemli görevleri vardır. Yaşamak için nefes almak zorundayız ve bunun burun yoluyla gerçekleşmesi çok önemlidir. Ağız yoluyla nefes almak ta mümkündür ancak bu fizyolojik olmayıp, beraberinde pek çok hastalığa zemin hazırlayacaktır.



 

BURUN YAPISI VE GÖREVLERİ

Akçiğerlerimizde kanın temizlenmesi diye bilinen oksijenizasyon olayı akciğerlerin alveol denilen bölümünde gerçekleşir. Oksijenizasyon olayının tam gerçekleşebilmesi için alveollere ulaşan havanın vucut ısısında (38 derece),  yüksek oranda nemli ve tamamen süzülüp temizlenmiş olması gerekir. Solunum havasının ısıtılması, nemlendirilmesi ve süzülmesi ancak burun solunumuyla mümkün olabilir. Burun içinde konka denilen normalde bulunması gereken burun etleri bulunur. 

Konkalar çok kanlanan organlardır ve adeta kalorifer petekleri gibi çalışır. Kalorifer peteklerinden geçen sıcak su gibi, konkalardan geçen kan sayesinde konkalar ısıtılır. Bu nedenle burun solunumu sırasında konkaların etrafından geçen hava geniz bölgesine ulaştığında vucut sıcaklığına kadar ısıtılmış olur. Yine konkalarda bulunan özel hücreler sayesinde mukus denilen ve halk arasında sümük diye bilinen salgı üretilir. Konkaların sıcaklığı ve mukus sayesinde burunda nemli bir ortam oluşur. Böylece burundan geçen hava geniz bölgesine ulaştığında akciğerlerin ihtiyacı olan nemliliğe ulaşmış olur. Ayrıca mukusun doğası gereği çok yapışkan bir maddedir. Bu sayede burundan geçen havadaki toz partikülleri ve bir kısım mikroorganizmalar mukusa yapışıp kalırlar ve genize ulaşan hava süzülmüş olur.

Anlaşıldığı üzere burnumuzun nefes alma işlevi sırasında 3 önemli görevi vardır; havanın ısıtılması, nemlendirilmesi ve süzülmesi. Doğaldır ki solunum havasının bu şekilde işlenmesi sırasında burnumuz da bir taraftan soğumakta, kurumakta ve kirlenmektedir. Belli bir seviyede soğuyan, kuruyan ve kirlenen burun pasajı yorulmuştur ve bu durum sinir bağlantıları sayesinde santral sinir sistemi tarafından algılanır. Refleks yollar sayesinde yorulan burun pasajındaki konkaların kan damarları genişletilir ve konkalara daha çok kan gönderilir. Kan ile dolan konkalar şişerek igili burun pasajını tıkayarak hava geçişini bir süre durdurur. Bu durum ilgili burun pasajının dinlenme periyodur. Bu sırada diğer burun pasajındaki konkaların kanı çekilip büzüştürülerek nefes alma sırası ona verilir. Böylece biz kesintisiz olarak burun yoluyla nefes almaya devam ettiğimiz halde, gerçekte bir burun pasajı tıkanmış dinlenme dönemine geçmiş, diğer burun pasajı görev yapmaktadır. Burun pasajlarının sırayla çalışmasından oluşan bu döngüye nazal siklus denir.



 


SEPTUM DEVİASYONUNUN TANIMI

Nazal siklusun düzenli devam etmesi için her iki burun pasajını birbirinden eşit olarak ayıran ve burnumuzun tam ortasında bulunan septum adı verilen bir duvar vardır. Bu duvanın ön bölümleri kıkırdak ve arka bölümleri kemik yapıda olup, halk arasında burun kemiği olarak bilinir. Septumun bunun pasajlarına doğru eğilmiş olmasına septum deviasyonu denir ki halk arasında burunda kemik var diye anılır. Septum deviasyonunda özellikle daralan tarafta burun tıkanıklığı hissedilir. Tek taraflı deviasyonlarda, hastalar sadece bir burun pasajını sağlıklı olarak kullanabilir. Açık olan pasaj görevdeyken burun solunumu yapabilir, bu pasaj dinlenme dönemine geçtiğinde diğer burun pasajı septum deviasyonu nedeniyle tıkalı olduğu için her iki burun pasajının tıkalı olduğunu hisseder. Septum deviasyonu bazen her iki burun pasajını da tıkayacak şekilde özellik gösterebilir.



 

HASTALARIN YAKINMALARI

Septum deviasyonu bulunan hastalar bazı dönemlerde ağız solunumu yapmak zorundadırlar. Geceleri uyurken genellikle ağızları açık kalır, bazen horlama bulunabilir. Sabah uyandıklarında ağızlarının kurumuş olduğunu hissederler. Bazen sabah uyandıklarında yorgunluk hissederler ve yataktan kalkmak istemezler. Gün içinde uykuları gelebilir, çalışma performansları düşebilir. Zihinsel fonksiyonlarda bir konuya odaklanma zorlukları, dikkat dağınıklıkları hissedebilirler. Yol yürümekle, merdiven çıkmakla çabuk yorulurlar, hava açlığı ve çarpıntı hissederler. Bu tip şikayetler genç hastalarda nispeten daha hafif hissedilirken, yaşın ilerlemesiyle belirgin hale gelir. Uzun süreli burun tıkanıklıkları sonucunda sık boğaz hastalıkları, sinüslerin havalanma problemleri ve sinüzit gelişimi kaçınılmazdır



 

TEDAVİ

Sorun burundan randımanlı nefes alamamaktır, neden septumun eğri olmasıdır. Doğal olarak tedavi eğriliğin cerrahi yöntemle düzeltilmesidir. Septum deviasyonu için yapılan operasyonlara septoplasti denilir. Ameliyat lokal yada genel anestezi altında yapılabilir. 30-40 dakika süren bir cerrahi girişimdir. Ameliyat sonrasındaki ilk birkaç gün burunda şişme, burundan hiç nefes alamama, sürekli ağızdan nefes alma nedeniyle boğaz kuruluğu ve başağrısı şikayetleri olabilir. Ancak bu dönem geçicidir ve 10-15 gün içinde operasyon alanı tamamen iyileşerek burun solunumu olması gereken fizyolojik şartlara ulaşır.

Dışarıdan bakıldığında ameliyata ait bir iz yoktur. Hastaların ameliyat sonrası yaklaşık 2-3 gün iş ve güç kaybı oluşabilir. Ameliyatın yapıldığı dönemin mevsimlerle bir ilişkisi yoktur, sadece hastanın işlerinin en az yoğun olduğu, kendine zaman ayırabileceği bir haftalık bir süreye ihtiyacı vardır.

 

KOMPLİKASYONLARI

Erken dönemde çok nadiren septoplasti sonrası şiddetli burun kanaması olabilir. Ameliyat sonrası bir burun travması olmadığı sürece septum deviasyonu tekrarlamaz. Ameliyat yeterli yapılmamışsa hafif deviasyon kalabilir, genellikle burun fonksiyonlarını bozmaz. Gereğinden fazla kemik çıkarılması durumuda burunda çökme, septumda perforasyon (delik) gelişebilir.

Yeterli olmayan ameliyatlar sonucunda revizyon (yeniden) septoplasti operasyonu gerekebilir ki, ilk kez ameliyat yapılmasına göre daha zorlu bir durumdur.

 

UNUTULMAMALI

  • Fizyolojik solunum yolu burun ile başlar.
  • Ağızdan nefes alınması beraberinde pek çok promlem doğurur.
  • Burun kemiğinin eğriliği (septum deviasyonu) en sık görülen burun tıkanıklığı nedenidir.
  • Ameliyatla (septoplasti) deviasyon problemi tamamen düzeltilebilir.
  • Ameliyatın yapılacağı özel bir mevsim yoktur.
  • Ameliyat sonrası birkaç günlük iş ve güç kaybı oluşur.

--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://mustafaasimsafak.blogspot.com


ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otorhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal

GSM: TRNC +90 542 877 55 66
          TR     +90 532 361 18 90


31 Ocak 2014 Cuma

GRİPAL ENFEKSİYONLAR

Giriş

Grip insanlarda görülen en sık enfeksiyondur. Her yıl tüm dünyada milyonlarca kişi gripal enfeksiyonlar geçirmekte, özel durumlarda ciddi komplikasyolar gelişebilmekte ve ekonomik olarak da önemli oranda iş ve güç kaybına neden olmaktadır. Kendi coğrafyamızda KKTC ve Türkiye genelinde yılda yaklaşık 1 milyon kişinin grip geçirdiği düşünülmektedir. Bu rakamlar dünya çapında salgınların olduğu yıllarda çok daha büyük değerlere ulaşabilmektedir. Dünyanın en büyük grip salgını 1918-1919 kışında İspanya’da görülmüş ve 20 milyon kadar insanın hayatına mal olmuştur. Hemen geçtiğimiz yıllarda da “Kuş Gribi”, “Domuz Gribi” ve “Keçi Gribi” gibi dünya çapında salgınlar yapan gripal enfeksiyonlara hep birlikte tanık olmuşuzdur.


Etken Patojen Virüslerdir

Gripal enfksiyon etkni Influenza tip A,B veya C olarak isimlendirilen virüslerdir. En sık etken tip A virüslerdir. Etken patojen insanlar dışında tüm memeli canlıları ve kuşları da enfekte edebilmektedir. Influenza virüsü dış görünüşü bakımından çok sık şekil değiştirebilmekte ve her seferinde yeni bir mikrop olarak kaşımıza çıkıp bölgesel salgınlar (endemi) yapabilir. Bazen geçirdiği değişim o denli büyük olur ki, önceki formlarına hiç benzemediği için insan bağışıklık sistemini kolaylıkla atlatabilmektedir ve çok buyük kitleleri enfekte ederek dünya çapında salgınlara (pandemi) neden olabilmektedir.

Gripal Enfeksiyon İnsanı Paçavra Haline Getirir

Hastalık ateş, titreme, boğaz ağrısı, burun tıkanıklığı, yaygın kas ağrıları, şiddetli baş ağrısı, öksürük, halsizlik, yorgunluk gibi önemli yakınmalarla insanı adeta paçavra haline getirir ve önemli oranda iş ve güç kaybına neden olur. Özel durumlarda bulantı, kusma ve ishal gibi yakınmalar da görülebilir. Virüsün bulaşmasını takip eden birkaç gün içinde yakınmalar ortaya çıkar ve hastalığın ilk haftasında yüksek oranda bulaşıcıdır.

Gripten Nasıl Korunulabilir

Grip damlacık enfeksiyonu denilen yöntemle, havada asılı kalan virüslerin solunum yoluyla alınmasıyla bulaşır. Grip geçirmekte olan kişilerle direkt temasdan ve aynı ortamlarda bulunmaktan kaçınmak, böyle ortamlara girmek zorundaysak maske kullanmak, sık el yıkamak yoluyla grip virüsünü alma ihtimalinimizi azaltabiliriz. Gripli olan biz isek öksürürken ve hapşırırken etrafa damlacıklar saçmaktan kaçınmak çevremizi korumak için önemlidir.


Aşılanmak en önemli korunma yöntemidir. Aşılama genellikle Kuzey Yarım Küre için sonbahar aylarında olmalıdır. Ancak herkesin grip aşısı yaptırmasına gerek yoktur. Belli kişiler risk altındadır ve gripal enfeksiyonlara bağlı komplikasyon gelişme ihtiali yüksektir. Risk altındaki grubu yenidoğan bebekler, 65-70 yaş üstü kişiler, immün yetmeliği olanlar, AIDS, kronik karaciğer, böbrek hastalığı, ağır kalp yetmezliği, tıkayıcı solunum yolu hastalığı, organ nakli, kanser tedavisi almakta olan kişiler oluşturur. Grip aşısına bağlı ciddi komplikasyonlar da olabilir bu nedenle sağlıklı kişilerde grip aşısı yaptırılması şart değildir.


Grip Tedavisi

Özel bir grip tedavisi yoktur. İstirahat edilmesi ve bol  sıvı alınması en önemli tedavi yaklaşımı olmalıdır. Bunun dışında ateş ve ağrının kontrolü, burun akıntılarının, öksürük yakınmalarının semptomatik tedavileri kullanılabilir. Savunma sistemini desteklemek amcıyla bol taze meyve ve sebze tüketilmesi veya vitamin alınması önemli olabilir. Tedavide antibiyotiklerin faydası yoktur, ancak gripal enfeksiyon zemini üzerine gelişebilen süper enfeksiyonlar varlığında mutlaka kullanılmadır. Antiviral ilaçlar özel durumlarda kullanılabilir.



--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://masafak.tripod.com


9 Ocak 2014 Perşembe

BAŞ AĞRISI İÇİN NELER YAPABİLİRSİNİZ

Öncelikle mutlaka bir hekime başvurunuz. Baş ağrısı yakınması için Kulak-Burun-Boğaz uzmanına veya Nöroloji uzmanına başvurabilirsiniz.

Belirli bir etiyolojik neden bulunamayıp, spesifik tedavisi olmayan idiopatik durumlarda aşağıdaki rahatlama yöntemlerini deneyebilirsiniz.

Sağlık Koşullarınızı Geliştirin.

Yapmanız gereken ilk şey ikincil baş ağrınız olmadığından emin olmaktır. Bu, diğer sağlık problemlerinizin yan etkisi olan baş ağrısıdır. Bunu belirlemek baş ağrınızın nedeninin ne olduğunu anlamak için size yardımcı olur; fakat baş ağrınızı tetikleyici faktörleri tanımlayabilmek uzun zamanınızı alabilir. Baş ağrınızın başlangıcından 48 saat önce ne yediğinizi ve neler yaptığınızı ve adet döngünüzü kontrol edebilmenizi sağlayacak tarihi ve saati olan bir günlük tutun.

Boynunuzu Güçlendirin

Zayıf boyun kasları sırtınızın üst tarafında alt boynunuza ve daha sonra üst boynunuza ilerleyen bir ağrıya neden olabilir. Zayıf kaslar bilgisayarın karşısında çok fazla zaman geçirmekten ve bayanların uzun süre örgü örmesinden dolayı oluşabilir. Trapez kaslarındaki zayıflık sırtınızın üst tarafında acıya neden olabilir. Bu bölgeyi güçlendirmek ağrıyı %80 azaltabilir.

Eğrıyı Terleyerek Atmaya Çalışın

Yürümek, yüzmek ve bisiklete binmek yalnızca kalp sağlığınız için değil; belinizin inceliği ve cinsel çekiciliğiniz için de yararlıdır. Düzenli aerobik egzersizleri demek daha az baş ağrısı demektir. Çünkü egzersiz stresi azaltmaya, sizi rahatlatmaya ve ağrı kesici endorfinlerin derecesini arttırmaya yardımcı olur. Aynı şekilde, yoga, germe egzersizleri ve meditasyon da gerginliği azaltır ve bu yüzden baş ağrısına neden olan kimyasal durumları da rahatlatır.

Gıda Takviyelerini Deneyin

Bazı vitaminler, minareler ve diğer besin destek ürünleri baş ağrısını önlemeye yardımcı olabilir. Bu gıda takviyelerinin arasında B2 vitamini (sabahları 400 miligram riboflavin), koenzim Q10 (günde üç kez 200 miligram) ve magnezyum sülfat (günde iki kez 200 ile 400 miligram; en azından seyrek olarak büyük tuvalete çıkıyorsanız) vardır. Bu gıda takviyelerinin verimliliği konusunda genel bir karara varılamamıştır; fakat kronik problemleriniz varsa denemeye değer. Bunu denemek 6 haftanızı alacaktır.

Basınç Noktalarına Dokunun

Evet, parmaklarınızın sizi rahatlatmasına izin verin. Asya’da 2000 yıl önce geliştirilen akupresür, parmaklarınız vücudunuzdaki kaslarla ilgili stresi rahatlatan noktalara basınç yaptığında işe yarar. ‘Shiatsu (bir tür Japon masajı)’ masajını yaptırın ya da bir dahaki sefere başınız ağrıdığında şimdi size vereceğimiz adımları izleyerek bu masajı kendiniz yapın. Fakat hamileyseniz bu masajı yapmayın!

Temporal (Şakak Kemiği) Kasın Ortası: Bu, şakak bölgesinin tam ortasında bulunmaktadır. Bu bölgeyi başparmağınız ile orta parmağınızı birbirine yakın şekilde tutarak kas alanında yumuşamayı hissedene dek ovun. Eğer bu noktayı saptamakta zorluk çekerseniz parmaklarınızı şakaklarınıza yerleştirin ve sonra azı dişlerinizi birkaç kez sıkın. Şakak kaslarının ortasındaki ana kasın çıkıp indiğini hissedeceksiniz.

Kulaklarınızın Arkası: Kafanızın arka tarafındaki, kulaklarının arkasındaki kemiğin hemen önündeki kafatası noktalarını saptayın ve başparmaklarınızla 2 dakika kadar dairesel basınç uygulayın.

Gözlerinizin Arası: Burnunuzun hemen üzerindeki dokuyu orta parmağınızı bir gözünüze başparmağınızı da diğerine yakın bir şekilde yerleştirerek sıkın. Yavaşça yukarıya doğru ittirin, böylece kaşlarınızın kenarlarında basıncı hissedeceksiniz.

El Dokusu: Başparmağınızı ve işaret parmağınızı kullanarak diğer elinizin baş parmağı ile işaret parmağı arasındaki yumuşak dokuyu sıkıştırın ve basınç uygulayın.


--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://masafak.tripod.com


ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otorhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal

GSM: TRNC +90 542 877 55 66
          TR     +90 532 361 18 90


TEK BİR KAN TESTİYLE 8 AYRI KANSER İÇİN TANI KONULABİLECEK

Kanser tanısı genelde zahmetli ve pek çok testin yapılmasına dayanan zahmetli bir süreçtir. Şimdi "CancerSEEK" ismiyle anılan tek ...