Sayfalar

23 Mart 2017 Perşembe

TULAREMİ

Giriş

Bakteriyel bir enfeksiyondur. Etken patojen Francisella tularensis isimli son derece yüksek virulanslı aerobik, gram negatif kokobasildir. Fakültatif intraselüler bakteri olup, makrofajlar içinde gelişir. Mukozal yüzeyler, glandüler yapılar, akciğer, plevra, lenf nodları, karaciğer, dalak ve böbrekler hedef organlardır. Sadece 10 adet bakterinin dahi bulaşması hastalığın başlaması için yeterli olabilmektedir. Bu nedenle biyolojik silah olarak kullanılması muhtemel mikro-organizmalardan kabul edilir.

Konakçı genellikle tavşan, fare veya sincap gibi kemirgenlerdir. Genellikle bu tür hayvanlarla direkt temas sonucu kirli ellerle ağız yoluyla bulaşma oluşurken, nadiren sivrisinekler veya keneler gibi aracılarla da bulaşabilir. Bakterinin havadan aerosollerin inhalasyonu yoluyla bulaşması mümkün iken, hasta olan bir insandan diğerine bulaşma söz konusu değildir. Bakterinin enfekte toprak veya suda haftalar boyunca bulaşıcılık özelliğini koruduğu bilinmelidir. Bakterinin bulaşması ile ilk semptomların çıkması arasındaki prodromal dönem genellikle 3-5 gün iken, tanımlanan olgularda 1-14 gün arasında değişebildiği görülmüştür. Tedavi edilmediği takdirde öldürücü sonuçları olabilir.

 

Klinik Bulgular

Eller ve ağız yoluyla veya kontamine sularla bulaştığında giriş bölgesi çevresinde mukozal lezyonlar, bunlara bağlı boyun lenflerinde büyümeler oluşturur. Tükrük bezlerinde iltihaplanmalar, ağız içinde yaralar, yüksek ateş, halsizlik, baş ağrısı, bulantı ve kusma şeklinde belirtiler görülür. Lenf bezleri giderek büyüyerek apseleşebilir. Kontamine eller ile gözlerin ovuşturulmasıyla konjuktivit, göz yaşı bezlerinde iltihaplanmalar ile okuler tularemi tablosu oluşabilir. Bu tablolar "Dış Tularemi" olarak tanımlanır.

Patojenin hava yoluyla akciğerlere ulaşması veya oral yolla yutularak mide-barsak sistemine ulaşmasıyla "İç Tularemi" tablosu gelişebilir. Göğüs kafesinde ve karın içinde lenf bezlerinde büyümeler, ateşle birlikte halsizlik, öksürük, bulantı ve kusmalar, karın ağrısı ve ishal gibi bulgular tabloya hakim olur.

 

Tanı ve Ayırıcı Tanı

Hastalığın enfeksiyon tablosu kan testleriyle kolayca farkedilse de, viral enfeksiyonlara benzeyen klinik bulguları, süperpoze bakteriyel enfeksiyonlar nedeniyle akıl karıştırıcı olabilmektedir. Öpücük hastalğının kliniği ile olan yüksek benzerliği, tedavinin planlanmasında güçlükler yaratmaktadır. Ayrıca malignensilerden ayırıcı tanısının yapılması önem arzeder. Periferik yaymasında görülen eozinofili tablosu allerjik reaksiyonları akla getirebilmektedir. Önemli olan hastanın ayrıntılı hikayesinden Tularemi olabileceği akla gelebilirse, son derece nadir olan bu hastalık için hastadan alınan örmeklerin laboratuvara gönderilmesi gerekir. Örnek olarak ağız-boğaz sürüntüsü, abseleşen lenf nodu akıntıları, lenf nodlarından iğne aspirasyon materyalleri, balgam gibi örnekler kullanılabilir. İlginç olarak kan kültüründen üretilememektedir. Örmeklerin immunohistokimyasal boyamalar, flörasan antibody tekniği veya PCR ile incelenmesi gerekir. Kan serolojisinden tanısı için hastalığın başlangıcından 4 hafta sonraki dönemde spesifik antikor değerlerinin 4 kat artış göstermesi gerekir. Kan testleri hastaların tedavisini planlamak için değil, geriye dönük tanının kesinleştirilmesi için faydalı olacaktır.

 

Tedavi

Tedavisinde antibiyotiklerin kullanılması gerekir. Tekli antibiyotik tedavisi kullanılabildiği gibi, kombinasyonlar da tercih edilebilir. Aminoglikozidlerin etkinliği kanıtlanmıştır. Kullanılamayacak durumlarda  tetrasiklinler, kloramfenikol veya kinolon grubundan ilaçlar da tedavide etkindir. Antibiyotik tedavsinin 10-14 gün süreyle devam etmesi önemlidir. Antibiyotik tedavisinde geç kalındığında veya hastalığı ileri dönemlerinde lenf nodlarının abseleşmesi söz konusuysa, cerrahi tedaviler de planlanmalıdır.

 

Kaynaklar

1.      http://web.archive.org/web/20160128131904/http://www.bt.cdc.gov/agent/tularemia/faq.asp

2.      https://www.cdc.gov/tularemia/clinicians/index.html

3.      https://emergency.cdc.gov/agent/tularemia/tularemia-biological-weapon-abstract.asp#4


--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
www.masafak.com


ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otorhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal

GSM: TRNC +90 542 877 55 66
          TR     +90 532 361 18 90


2 Mart 2017 Perşembe

3 MART DÜNYA KULAK VE İŞİTME GÜNÜ

İŞİTME SAĞLIĞI


İşitme fonksiyonumuz çevremizle iletişim kurmakta kullandığımız en önemli duyularımızdan biridir. Gerek doğumsal gelişen, gerek hayatımız boyunca karşılaşabilceğimiz pek çok olaya bağlı kazanılmış işitme kaybı riskleriyle karşı karşıyayız. Bu durumlara karşı bilinçli olmak, işitme sağlımızı koruyabilmemiz için çok önemlidir.


Doğumsal başlangıçlı işitme kayıplarının yaklaşık yarısı herediter nedenlidir. Pekçok genetik hastalığın kulak gelişimini bozan etkileri görülebilmektedir. Bu gibi olaylardan korunmanın en iyi yolu akraba evliliklerinden uzak durulması ve gebelik sırasında bebeğin doğum öncesinde yakından takibi ile mümkündür.


Gebelik sırasında genellikle annenin karşılaştığı bazı hastalıklara bağlı olarak da bebeklerde kulak gelişimi ciddi şekilde etkilenebilmektedir. Bunların önemli bir bölümü annenin gebelik sırasında geçirdiği viral enfeksiyonlardır. Ayrıca alkol yada bazı zararlı ilaçların gebelikte kullanımına bağlı toksikasyonlar, kan uyuşmazlıkları, erken veya zor uzamış doğum eylemleri kulağın zarar görmesine neden olabilmektedir. Bütün bunlar gebelerin profesyonelce yakın takibiyle pek ala önlenebilecek problemlerdir.


Bu tür problemlere engel olunamamışsa, işitme fonksiyonlarının mümkün olduğunca erken dönemde tes edilmesi çok önemlidir. Tüm bebeklerde doğum sonrası işitme fonksiyonlarının tarama testleriyle değerlendirilmesi, şüphelenilen durumlarda daha ileri tekniklerle incelemelerin derinleştirilmesi, muhtemel bir işitme kaybının erken tespiti açısından çok önemlidir. İşitme kaybıyla doğduğu tespit edilen bebeklerin gerek geleneksel yöntemlerle, gerek cerrahi yaklaşımlarla rehabilite edilebilmeleri günümüzde artık sorun olmaktan çıkmıştır.


Sağlıklı bir şekilde dünyaya gelmiş olmak, işitme fonksiyonumuzun artık risk altında olmadığını göstermez. Hayatımız boyunca kulaklarımıza zarar verebilecek durumlara karşı dikkatli olmalıyız. İşitme fonksiyonlarımız için zararlı olabilecek pek çok hastalığın yanında, bazı antibiyiotiklerin, özellikle aspirin türevi ilaçlar olmak üzere ağrı kesici ilaçların, kulağa zararlı olabilecek diğer pek çok ilaç ve kimyasalların, yüksek gürültülü çalışma ortamlarının, yüksek gürültülü eğlence merkezlerinde alkol kullanmanın, özellikle yüksek ses volümleriyle kulaklık kullanmanın, kafa travmalarının ve kaçınılmaz bir biçimde yaşlanmanın kulaklarımıza zamanla zarar verdiğini hiç akıldan çıkarmamak gerekir. Bu gibi durumlara karşı işitme fonksiyonlarımızı yakından takip etmeli, herhangi bir kulak ağırısı, baş dönmesi, çınlama, yada işitme veya anlama güçlüğü yakınması halinde bir an önce KBB uzmanına başvurmalıyız.


--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
www.masafak.com


ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otorhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal

GSM: TRNC +90 542 877 55 66
          TR     +90 532 361 18 90


TEK BİR KAN TESTİYLE 8 AYRI KANSER İÇİN TANI KONULABİLECEK

Kanser tanısı genelde zahmetli ve pek çok testin yapılmasına dayanan zahmetli bir süreçtir. Şimdi "CancerSEEK" ismiyle anılan tek ...